grayscale photo of man sitting on brown wooden bench reading news paper during day time

Yaş Kemale Eriyor

Fazla yazamıyorum artık.
Bir sigara dumanı gibi gelip gidiyor düşünceler.
Sımsıkı yapışıyor aslında mısralar, birbiri ardınca yüreğin bamteline…
Dokunamıyorum.
Dokunsam incinecek korkusu sarıyor bakışlarımı.

Göçmen kuşlar neden yüksek uçar?
Neden ses vermez ansızın gelen ölüm?
Mezar taşları, daha kaç baharı büyütür yosun tutan yüzlerinde?
Bilmiyorum.

Bilmiyorum — ve bende bu bilgi, pek derin yaralar açarak büyüyor.
Tez oluveren akşamların hülyasından kopan soğuk rüzgâr,
iki elimle yüreğime bastırdığım mahremiyet ve hatıra namlı ne varsa,
ayan beyan ediyor.
Rüzgâr, en açık arazilerde yakalıyor beni.
Daima…

Bilmeden incittiğim kuşların hesabını veremiyorum kar ayazında.
Kömürden tunçlaşan sobalar, kor bir şair yüreği kadar olsun ısıtmıyor içimi.

Niçin?

Yaş kemale eriyor artık.

Artık ne yolu beklenen bir sevgili ne vefalı bir yâr…
Vefa tacirleri tarafından zapt u rapt altına alınmış malihulyalar.
Oysa ne kadar da sıcaktı o beyaz kâğıdın, gözyaşlarına tebdil olunan satırları.
“Uzaktan sevmek bizim işimizdir bayan” yutkunuşları…

Çocuklar birden büyüyor.
Sıkıntılar da.
Şiir gibi büyüyor çocuklar — yaşamaktan öte, baharlaşmayan anılarımda.
Geceler daha soğuk, eyyâm-ı buhur daha yanık.
Kelimeler kifayetsiz…
Yerini artık derin ve uzak mekânlara saplanan bakışlar alıyor.
Türküler, yine unutulan bir “an”ı çarpıyor suratıma.

Yazmasam da olur, diyorum her sabah.
Her sabah bir yaprak düşüyor bozkırda,
bir güvercin can veriyor şahinin pençeleri arasında.
Yazmasam olur diyorum, tembel ve ukala sağ yanıma uzanırken,
taşlara saplanıyor böğrüm.
Dirlik yok — fakat takat istiyor harap olmuş bir mazi.
Dizlerde derman istiyor, belime kadar saplandığım kar yüzü kışın.

Yazmasam olur diyorum;
bir mektup zarfından, bahar tarihli çiçekler dökülüyor.
Umarsızca basıp geçiyorum suskun kelimelerle.
En zayıf yerimden yakalıyor ansızın bir sokakta karşıma çıkıp,
ellerime yapışan mazi; gözyaşlarına boğuluyorum.

Sonrası hiç olmadı gözyaşlarının.
Aslına hiç kimse görmedi gözyaşlarımı.
İçimde biriken bir matem, içimde kanayan bir mağlubiyet…
Adını koyamadığım bir recm.

Yaş kemale eriyor.

Artık ne nevbahar artık ne ikbal…
Yahya Kemal’in “Büyük Kapı”sı her yön.
Ne gam — her gidiş gibi, her ölüm de erken değil.
Biliyorum.

Bir Cevap Yazın